Konuyla ilgili olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 16.10.2018 T. 2015/9-172 E. 2018/435 K. sayılı kararı aşağıdaki gibidir:
“Madde gerekçesinde;
“Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerine meşruiyet görüntüsü verilerek ekonomik sisteme sokulması, suç işlemenin kazanç elde etme açısından cazip bir yol olarak görülmesine neden olmaktadır.
Suç işlemek suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiş olan ekonomik değerlerin meşruiyet görüntüsü kazandırılarak ekonomik sisteme sokulması, aynı zamanda suç delillerinin değiştirilmesi, gizlenmesi ve dolayısıyla, suçlunun kayrılması sonucunu doğurmaktadır.
Bu düşüncelerle, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin, yurt dışına transfer edilmesi veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutulması, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.
Bu suçun konusunu suçtan kaynaklanan malvarlığı değerleri oluşturmaktadır. Bu malvarlığı değerlerinin elde edildiği suçun türü veya mahiyeti önemli değildir. Önemli olan, bu suçun konusunu oluşturan ekonomik değerlerin, başka bir suçun işlenmesi suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiş olmasıdır.
Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır. Birinci seçimlik hareket, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin yurt dışına transfer edilmesidir. Bu seçimlik hareketin gerçekleştirilişi sırasında, yurt dışına transfer edilen malvarlığı değerlerinin suçtan elde edilmiş olduğunun bilinmesi gerekir. Başka bir deyişle, bu seçimlik hareket açısından kastın varlığı yeterlidir.
İkinci seçimlik hareket ise, serbest hareket olarak belirlenmiştir. Bu hareketler açısından önemli olan, bunların gerçekleştirilişi sırasında güdülen amaçtır. Başka bir deyişle, suçtan elde edilen malvarlığı değerlerinin, gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutulması gerekir. Bu işlemler, değişik şekillerde gerçekleşebilir. Örneğin, yurt dışında işlenmiş olan bir suçtan kaynaklanan gelirin, meşru yolla elde edilmiş bir para görüntüsüyle yabancı sermayeyi teşvik mevzuatı çerçevesinde ülkeye sokulması hâlinde de bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir...” açıklamalarına yer verilmiştir.
Devletin adli çıkarlarına karşı işlenen bir suç olma özelliği gösteren bu suçun hukukî konusunu adil yargılanma hakkı oluşturmaktadır. Zira bu suçu oluşturan eylemler soruşturma ve kovuşturma makamlarının öncül suçlardan elde edilen malvarlığı değerlerine ulaşmasını ve etkin biçimde soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemekte, böylece bu suçla gizlenen öncül suçların ve faillerinin ortaya çıkarılmasını güçleştirmektedir. Dolayısıyla aklama eylemlerinin suç haline getirilmesiyle adalet sistemi korunmuş olmaktadır. Madde gerekçesinde yer alan “Suç işlemek suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiş olan ekonomik değerlerin meşruiyet görüntüsü kazandırılarak ekonomik sisteme sokulması, aynı zamanda suç delillerinin değiştirilmesi, gizlenmesi ve dolayısıyla, suçlunun kayrılması sonucunu doğurmaktadır” ifadesi de bu hususu destekleyici niteliktedir. Nitekim, kanun koyucu bu suçu hukuki konusu itibarıyla "Adliyeye karşı suçlar" arasında düzenleyerek suçla mücadeleye dair toplumsal yararın adli yararlarla temsil edildiği düşüncesini ortaya koymaktadır. Bu bakımdan anılan suç, adil yargılanma hakkının yanı sıra adliyeye dair yararları da korumakta ve aslında suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunun özel bir şeklini oluşturmaktadır (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 11. Baskı, Ankara, 2016, s. 1174-1175, Zeki Hafızoğulları-Muharrem Özen; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 5. Baskı, US-A Yayınları, Ankara 2016, s. 203, Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Ankara, 2010, s. 8061-8062 ).”