Konuyla ilgili bir kısım Yargıtay kararları aşağıdaki gibidir:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 14.11.2019 T. 2017/3-1513 E. 2019/1182 K.
“4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu ( TMK )'nun 182/2. maddesiyle velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılması esası kabul edilmiş; 327. maddesinde de çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin ana ve baba tarafından karşılanacağı öngörülmüştür.
Anılan Kanun'un 328. maddesinde ise ana ve babanın bakım borcunun, çocuğun ergin olmasına kadar devam edeceği, çocuk ergin olduğu hâlde eğitimi devam ediyorsa, ana ve babanın durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlü oldukları düzenlemesine yer verilmiştir.
Ana babanın bakım yükümünün doğal sonucu olan iştirak nafakası ise, çocuğun korunmasına yönelik olup, kamu düzenine ilişkindir ve hâkim talep bulunmasa dahi kendiliğinden iştirak nafakasına hükmetmelidir.
İştirak nafakasının miktarının nasıl belirleneceği ise 4721 Sayılı Kanun'un “Nafaka miktarının takdiri” başlıklı 330. maddesinde;
“Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur.
Nafaka her ay peşin olarak ödenir.
Hakim istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Bunun yanında iştirak nafakası miktarının yeniden belirlenmesi de mümkündür.
Nitekim TMK'nın “Durumun değişmesi” başlıklı 331. maddesi;
“Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır”.
Hükmünü taşımaktadır.
Buna göre hâkim ana baba veya çocuğun durumlarının değişmesine bağlı olarak iştirak nafakasının miktarını artırabilir, azaltabilir veya kaldırabilir.
Görüldüğü üzere, iştirak nafakası miktarının çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri; diğer bir ifade ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları gözetilerek belirlenmesi gerekmektedir.
Nafaka, tarafların yaptıkları sözleşmeye dayansa bile indirilebileceği gibi tamamen de kaldırılabilir. Ancak, sözleşme ile kararlaştırılmış ve hâkim tarafından onaylanmış olan nafakanın yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemek hakkın kötüye kullanılması mahiyetini arz eder.”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 31.01.2019 T. 2017/2-2444 E. 2019/51 K.
“Bu noktada uyuşmazlığın çözümü için iştirak nafakası kavramının üzerinde durulması gerekmektedir.
Öncelikle belirtilmelidir ki, TMK'nın 185 maddesinin 2. fıkrası uyarınca "eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen" göstermekle yükümlüdürler".
Buradan hareketle, velayetin değiştirilmesi sonucu çocuğun kişiliğinin ve mallarının korunması, yine çocuğun temsili konusunda Kanunun ana ve babaya yüklediği görevler ve haklar kendisine velayet verilen ana ya da babaya geçmektedir.
İşte iştirak nafakası, boşanma, ayrılık veya evlenmenin butlanına karar verildikten sonra velayet hakkı kendisine bırakılmayan eşin velayet hakkı verilen eşe çocuğun bakımı ve eğitim giderleri için mali gücü oranında yaptığı katkıdır. Nitekim bu husus, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 182/2. maddesinde "Velayeti kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır" şeklinde ifade edilmiştir.
İştirak nafakası velayetin düzenlenmesine yönelik davalarda bu davaların ferisi niteliğindedir. Bilindiği üzere feri talepler asıl talebin sonuca bağlıdır. Diğer bir ifade ile iştirak nafakası eğer bir boşanma davasında velayete tabi çocuklar var ise, boşanma kararının varlığına, boşanma davasının kesinleşmesinden sonra açılan velayetin düzenlenmesine yönelik davalarda ise velayet talebinin kabulüne bağlı olup velayet hakkı kendisine verilen ana ya da baba yararına hükmedilecektir. Dolayısıyla velayet ve iştirak nafakası talebi arasında bir öncelik ya da sonralık ilişkisi bulunmayıp aslilik ve ferilik ilişkisi söz konusudur. Feri talebin asıl talepten bağımsız olarak istenmesi mümkün olmadığına göre velayetin değiştirilmesine konu bir davada da değiştirme talebinin reddi halinde çocuk için iştirak nafakasına hükmedilmeyecektir.
Yukarıda da açıklandığı üzere, ana babanın bakım yükümünün doğal sonucu olan iştirak nafakası, çocuğun korunmasına yönelik olup, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenledir ki hakim talep bulunmasa dahi kendiliğinden iştirak nafakasına hükmetmelidir.
İştirak nafakası ile ilgili diğer yasal düzenlemelerin incelenmesine gelince;
Şöyle ki; TMK'nın 330. maddesine göre; "İştirak nafakası çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri; diğer bir ifade ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları gözetilerek belirlenir".
Bunun yanında iştirak nafakası miktarının yeniden belirlenmesi de mümkündür.
Nitekim TMK'nun "Durumun değişmesi " başlıklı 331. maddesi;
"Durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır" hükmünü içermektedir.
Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere hakim ana baba veya çocuğun durumlarının değişmesine bağlı olarak iştirak nafakasının miktarını artırabilir, azaltabilir veya kaldırabilir. Görüldüğü üzere, boşanmanın çocuklarla ilgili sonuçlarından biri olan ve çocuğun korunması amaçlayan iştirak nafakasına hükmedilmesi için talep aranmamasına karşın, 4721 Sayılı TMK'nın 331. maddesinde nafakanın miktarı ile ilgili değişiklikler veya nafakanın sona ermesi için talep gerektiği vurgulanmıştır.
Tüm bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde velayet düzenlemeleri ve bunun tabii sonucu olan iştirak nafakası istemlerinde amaç küçüğün menfaatinin korunması olduğundan "açıkça nafaka istemiyorum" şeklinde bir beyanın varlığı dışında hakimin kendiliğinden iştirak nafakasına hükmetmesi gerekir. İştirak nafakası çocuk için bir hak olup velayetin değiştirilmesi davalarında istenilen nafaka talepleri de ayrı bir davanın konusunu oluşturmadığı gibi bu hususta mahkemece ayrı harç alınması da iştirak nafakası talebini müstakil bir dava konusu haline getirmeyecektir.”