SUSMA HAKKI

(Nemo Tenetur Se İpsum Accusare)

1.      Susma Hakkının Pozitif Dayanakları

 

Günümüz ceza muhakemesi hukukunun, suç isnat edilen kişiye tanıdığı en temel haklardan birisi, latince “nemo tenetur se ipsum accusare” olarak bilinen ve ifade edilen “kimsenin kendisini suçlamak zorunda olmadığı” yönündeki ilkedir. Bu ilke uyarınca kişilere, suçunu açıklaması veya aleyhine delil göstermesi için zorlama ve baskı yapılamaz[1].  

Bu temel ilke, önemi nedeniyle Anayasamızda da düzenlenmiştir. Anayasa’nın 38/5. maddesinde “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” denmektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ise ifade almayı düzenleyen 147. maddenin 1-e bendinde, şüpheliye suç hakkında açıklama yapmamasının kanuni hakkı olduğunun ve yine 191/3-c bendinde ise duruşmada sanığın sorgusuna başlanmadan bu hakkın ve 147. maddedeki diğer hakların hatırlatılacağı düzenlenmiştir. Susma hakkını ifade eden bu ilkeye ne kadar önem verdiğini göstermek isteyen kanun koyucu, sanığın sorgusu aşamasında m. 147’ye zaten atıf yaptığı halde tekrara girerek susma hakkını bir kez daha vurgulama ihtiyacını hissetmiştir.

Belirtmek gerekir ki, dünyanın tüm medeni ülkelerinde susma hakkı korunmaktadır[2]. Örneğin, Alman Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (der Strafprozessordnung - StPO) 136. maddesine göre;  sorgulamanın başında sanığa, hangi suçla itham edildiği anlatılmalıdır. Kişi, suçlama hakkında yorum yapmakta veya konu hakkında ifade vermemekte özgürdür[3].

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de kararlarında susma hakkının varlığına değinmektedir. Mahkemeye göre, suç isnadıyla suçlanan kimsenin sessiz kalma ve kendi aleyhine beyanda bulunmama hakkı bulunmaktadır (Funke/Fransa, § 44; ayrıca bk. O’Halloran ve Francis/Birleşik Krallık [BD], § 45; Saunders/Birleşik Krallık, § 60). Belirtmek gerekir ki Mahkeme susma hakkını, sözleşmenin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına dayandırmaktadır.

 

2.      Susma Hakkının Kaynağı

 

Sanığın, sorulan sorulara cevap verme zorunluluğu, orta çağ tahkik sisteminde uygulanan bir yöntemdir[4]. Bu sistemde sanık mutlaka suçunu ikrar etmeliydi ve temel amaç sanığın cezalandırılmasıydı. Bu amaca ulaşmak için de sanığa işkence yapmak meşruydu. Aydınlanma sonrası bu vahim durumun aşılması ve modern ceza muhakemesi anlayışına geçilmesiyle birlikte bireylerin susma hakkı bulunduğunun kabul edilmesi zorunlu hale gelmiştir.

Modern anlayışa göre sanığın sorgusu, sanığı konuşturmak için kabul edilmiş bir araç değil, öncelikli olarak savunma hakkını temin amacı taşımaktadır. Dolayısıyla sorgulanma, sanık için bir haktır[5]. Bu nedenle de sanık, dilerse savunma yapabilir dilerse bu hakkını kullanmaz. Sanığın sorgusu hakkındaki makalemize buraya tıklayarak erişebilirsiniz.

Bu açıklamalar ışığında susma hakkı veya başkaca bir deyişle ifade vermeyi reddetme hakkının, işkence yasağıyla doğrudan bağlantılı olduğu görülmektedir. Zira, susma hakkı olmayan bir kişinin, konuşmak istememesi halinde konuşmaya zorlanması söz konusu olacaktır ki işkence tam olarak bu durumu ifade etmektedir[6]. Dolayısıyla susma hakkı kaynağını, işkenceyi önleme amacından almaktadır[7].

 

3.      Susma Hakkının Hatırlatılması

 

Suç isnat edilen kişilerin beyanına başvurulmadan önce kişiye mutlaka beyanda bulunmama hakkının olduğu hatırlatılmalıdır. Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi (Supreme Court of the United States) dünyaca ünlü Miranda v Arizona, (384 US 436, 1966) kararında;

“Kolluk kuvvetlerinin bir kişiyi sorgulamadan önce haklarını hatırlatması gerektiği, aksi halde verilen ifadelerin duruşmada delil olarak kullanılamayacağı, bu bağlamda gözaltındaki kişiye, sorgu öncesinde susma hakkına sahip olduğu ve söyleyeceği her şeyin mahkemede aleyhine kullanılacağı; sorgulama sırasında avukatla görüşme ve avukatı yanında bulundurma hakkına sahip olduğu, yoksul olması halinde kendisini temsil etmek üzere bir avukat görevlendireceğinin açıkça bildirilmesi gerektiği”

hükmüne varmıştır[8].


Yine, AİHM’ye göre;

“Bir şüphelinin sessiz kalma hakkına dair bilgilendirilmesi konusu o kadar önemlidir ki, sözlerinin aleyhinde delil olarak kullanılabileceğine ilişkin bilgilendirilmesi sonrasında kendi rızasıyla ifade vermeyi kabul ettiği durumlarda dahi, eğer kişi sessiz kalma hakkına ilişkin olarak açıkça bilgilendirilmemişse ve kişi kararını dava vekilinin yardımı olmadan vermişse, bu durum tamamen bilinçli bir seçim olarak kabul edilemez.” (Navone ve Diğerleri/Monako, § 74; Stojkovic/Fransa ve Belçika, § 54).

 

Susma hakkı olduğunu bilmeyen bir kişiden bu hakkını kullanmasını beklemek mantık dışıdır. Bu nedenle, susma hakkı bulunduğunu hatırlatmadan kişinin ifadesinin alınması durumunda bu ifade, hukuka aykırı yöntemle alınmış kabul edilir ve bunun sonucu olarak da delil niteliği taşımaz.

 

4.      Susma Hakkının Kullanılması

 

Susma hakkı soruşturma veya kovuşturma evrelerinde, ifadenin veya sorgunun başında yahut ortasında, kısmen ya da tamamen kullanılabilir. Şüpheli veya sanık, yalnızca bir kısım sorulara cevap vermeyi veyahut da bir kısım suçlar yönünden savunma yapıp diğerleri hakkında konuşmayı reddederek de bu haktan yararlanabilir. Ancak susma hakkı, sanığın kimliği hakkındaki soruları kapsamaz. Bu nedenle sanık, kimliği hakkındaki sorulara doğru olarak cevap vermekle yükümlüdür[9]. Aksi halde sorumluluğu doğabilir.

Susma hakkının kullanılmasından sonra sanığa soru sorulmasının bitirilmesi gerekir[10]. Bu aşamadan sonra kişi, beyanda bulunmaya zorlanamaz[11].  

Susma hakkını kullanan sanık, konuşmaktan vazgeçmektedir. Ancak bu durum, onun yazmaktan da vazgeçtiği anlamına gelmez. Dolayısıyla sanık, pek tabii ki susma hakkını kullandığı halde yazılı savunma yapabilir[12].

 

5.      Susma Hakkının Kullanılmasının Sonuçları

 

Susma hakkını kullanmak, suçlamayı kabul etmek anlamına gelmez. Burada, sükut ikrardan gelir özdeyişinin uygulanması mümkün değildir. Şüpheli ya da sanığın, kendisi aleyhine yürütülen soruşturma veya kovuşturmaya aktif olarak katkıda bulunmaya zorlanılması, modern ceza muhakemesi hukukunda kabul edilemez[13]. Zira, susma hakkının kullanılması, suçun varlığı veya cezanın belirlenmesi açısından sanığın aleyhine kullanılacak olursa zaten susma hakkının kullanılmasından vazgeçmeye zorlama durumu söz konusu olur[14]. Bu halde sanığın susma hakkı kullanırken özgür iradesiyle karar verdiği söylenemez[15].

Susma hakkı, sanığın korunması amacıyla ona tanınan bir haktır. Sanığı korumak amacıyla ona verilen bu hakkın kullanılması sonucunda, onun aleyhine uygulama yapmak doğru olmaz[16]. Yargıtay’a göre de “Susma hakkını kullanan sanığın 'sükut ikrardan gelir' deyişine dayanılarak suçu kabul ettiği söylenemeyeceği gibi, savunmasını kanıtlaması da istenemez[17].”

Sanığın susma hakkını kullanmasıyla “suçu işlemedim” demesi aynı şeydir[18]. Sanığın susmasından değil, ancak o zamana kadarki söylediklerinden veya davranışlardan sonuç çıkarılması mümkün olabilir[19]. Bu aşamada, sanığın hangi gerekçeyle susma hakkını kullandığının da bir önemi yoktur[20].

AİHM’ye göre ise kişi hakkında verilen mahkumiyet kararı, sadece ya da esasen sanığın susmuş olmasına dayanamaz. Ancak, sanığın bir açıklama yapmasının açık olduğu hallerde, sanığın susma hakkını kullanması, delillerin inandırıcılığının değerlendirilmesinde göz önüne alınabilir. Dolayısıyla Mahkeme, somut olayda susma hakkının kullanılmasının, yerel mahkeme hükmüne ne derece tesir ettiğini araştırarak buna göre adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğine karar vermektedir (John Murray/Birleşik Krallık, § 47).

Yine, Yargıtay’ın yıllar boyunca verdiği istikrarlı kararları uyarınca, susma hakkı bulunan sanık hakkında; suçlamaları reddettiği, yalan söylediği, mahkemeye yardımcı olmadığı ve sair gerekçelerle takdiri indirim uygulanmaması bozma nedenidir[21]

Bu açıklamalar ışığında ifade etmek gerekir ki susma hakkının kullanılması, sanık hakkında olumsuz değerlendirme aracı olabilirse de hiçbir şekilde mahkumiyet hükmü verilmesinde tek veya belirleyici araç olamaz. Susma hakkının kullanılması, sanığın suçu işlediği yönünde bir varsayım olarak kabul edilemez.

 

6.      Susma Hakkı Ne Zaman Kullanılmalıdır?

 

Bazı durumlarda gerçekten, söz gümüşse sükut altın olabilir. Sanığın ne zaman susma hakkını kullanıp kullanmayacağı ceza muhakemesinin en çetrefilli konularından birisidir. Hukuk bilgisi olmayan sanığın bu kararı tek başına vermesi, pratikte mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla sanığın, bu kararı verirken müdafi yardımından yararlanması çok büyük önem taşımaktadır.

Diğer yandan avukatın da sanığa ne zaman susma hakkını kullanması gerektiğini söyleyeceğini bilmesi gerekir. Maalesef uygulamadan gördüğümüz kadarıyla bu hak çok istisnai bir şekilde kullanılmakta ve kullanılması sonucunda aleyhe değerlendirme de yapılabilmektedir.

Belirtmek gerekir ki, soruşturma ve kovuşturma makamları açısından, sanığın konuşup da çelişkiye düşmesi, susma hakkını kullanmasından daha iyidir[22]. Zira sanığın susması, onun aleyhine değerlendirme yapmada bir araç olarak kullanılamayacak iken sanığın çelişkili beyanları hükme gerekçe olabilecektir ki uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir durumdur.

Öte yandan sanık, susma hakkının kullanılması sonucunda, aleyhindeki kuvvetli delilleri çürütme imkanını kaybedebilir. Lehine indirim sebepleri varsa bunları dile getirmediği için aleyhine uygulama yapılmasına neden olabilir[23]. Susma hakkının kullanılması sonucu sanık, konuşarak lehine uygulanmasını sağlayacak hükümlerin uygulanmasından yoksun kalabilir. Örneğin bildiklerini anlatarak etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanacak olan kişi, susma hakkını kullanarak bu fırsatı kaçırabilir. Bu nedenle de sanığın bu durumdan haberdar edilmesi ve sanığa hakkının özünün doğru bir biçimde öğretilmesi gerekir[24].  Bu nedenle susma hakkı kullanılırken faydası ve zararının beraber değerlendirilmesi ve buna göre bir karara varılması gerekir[25].

Kanımızca, dosyada kuvvetli suç şüphesi yoksa ve sanığın mutlaka cevap vermesi gereken olgular bulunmuyorsa sanık, susma hakkını kullanabilir. Ancak sanık savunma yapmasa dahi aleyhindeki deliller onun mahkumiyetine işaret ediyorsa dosya durumuna göre savunma yapılmalıdır. Zira, modern ceza muhakemesinde esas amaç, sanığın beyanları olmadan onu mahkum edecek delilleri toplamaktır. Bu delillerin toplanmadığı veyahut da mahkumiyete yeterli olmadığı hallerde sanık kendi beyanlarıyla aleyhine bir sonuç çıkarılmasını sağlayabilir. Ancak tam tersi durumda, zaten sanık beyanı olmadan dosya mahkumiyete elverişliyse artık sanık, aleyhindeki delilleri çürütmeye veya lehine olan uygulamaları dile getirmeye bakmalıdır.

DİPNOTLAR


[1] https://de.wikipedia.org/wiki/Beweisverbot#Nemo_tenetur_se_ipsum_accusare

[2] https://en.wikipedia.org/wiki/Right_to_silence

[3] https://www.gesetze-im-internet.de/stpo/__136.html

[4] Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 328. Candide Şentürk, Ceza Muhakemesinde İfade ve Sorgu, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl 7, Sayı 19, Ağustos 2012, s. 194.

[5] Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 330.

[6] Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız, Ceza Muhakemesi Hukuku, 15. Baskı, Ankara, Seçkin, 2022, s. 190.

[7] Bahri Öztürk ve Diğerleri, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Baskı, Ankara, Seçkin, 2022, s. 246.

[8] https://en.wikipedia.org/wiki/Miranda_v._Arizona

[9] Feridun Yenisey/Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Baskı, Ankara, Seçkin, 2022, s. 791.

[10] Yenisey/Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 665. Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 21. Baskı, İstanbul, Beta, 2022, s. 271. Cumhur Şahin/Neslihan Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, Ankara, Seçkin, 2022, s. 171.

[11] Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceza Muhakemesinde Toplanması Gereken Deliller, 2. Baskı, Ankara, Türkiye Adalet Akademisi, 2021, s. 18.

[12] Yenisey/Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 791. Şahin/Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 193. Şentürk, Ceza Muhakemesinde İfade ve Sorgu, s. 203.

[13] Centel/Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2022, s. 270-271. Şahin/Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 170.

[14] Yener Ünver/Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 21. Baskı, Ankara, Adalet, 2023, s. 238.

[15] Şahin/Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 172.

[16] Ünver/Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2023, s. 239.

[17] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 19.4.1993, E. 1993/6-81, K. 1993/110.

[18] Ünver/Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2023, s. 238.

[19] Şahin/Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 172.

[20] Şahin/Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 172. Şentürk, Ceza Muhakemesinde İfade ve Sorgu, s.195.

[21] Yargıtay 4. Ceza Dairesi, T. 27.1.2020, E. 2015/28154, K. 2020/1803.

[22] Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 332.

[23] Şahin/Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 173.

[24] Yenisey/Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 664.

[25] Şentürk, Ceza Muhakemesinde İfade ve Sorgu, s. 195.

BİBLİYOGRAFYA

 

CENTEL Nur / ZAFER Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, 21. Baskı, İstanbul, Beta, 2022.

https://en.wikipedia.org/wiki/Miranda_v._Arizona

https://de.wikipedia.org/wiki/Beweisverbot#Nemo_tenetur_se_ipsum_accusare

https://en.wikipedia.org/wiki/Right_to_silence

https://www.gesetze-im-internet.de/stpo/__136.html

KUNTER Nurullah, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Baskı, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1978.

ÖZBEK Veli Özer / DOĞAN Koray / BACAKSIZ Pınar, Ceza Muhakemesi Hukuku, 15. Baskı, Ankara, Seçkin, 2022. 

ÖZTÜRK Bahri ve Diğerleri, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Baskı, Ankara, Seçkin, 2022.

ŞAHİN Cumhur / GÖKTÜRK Neslihan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, Ankara, Seçkin, 2022.

ŞENTÜRK Candide, Ceza Muhakemesinde İfade ve Sorgu, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl 7, Sayı 19, Ağustos 2012, s. 173-233.

ÜNVER Yener / HAKERİ Hakan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 21. Baskı, Ankara, Adalet, 2023.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI, Ceza Muhakemesinde Toplanması Gereken Deliller, 2. Baskı, Ankara, Türkiye Adalet Akademisi, 2021.

YENİSEY Feridun/NUHOĞLU Ayşe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Baskı, Ankara, Seçkin, 2022.